Sosyal Medya

Makale

İnsan Bu Suçlu…

Gök masmavi…

Ä°nsanın yüzüne gülüyor bulutlar… Havanın güzelliÄŸi yüreÄŸimi sevince gark ediyor. Bulutlar, dans ediyor… Ä°zleyene seyir keyfi… YaÅŸam cıvıldaşıyor… Varlık sevinçle titriyor…

Gök gürlüyor…

Kulakları sağır edecek ve gözleri köreltecek bir ses ve ışık demeti etrafı sarıyor… YaÄŸmur fırtınaya dönüşecek bütün emareleri gösteriyor. Hava bir anda zifiri karanlığa dönüşüyor…

YüreÄŸim yerinden çıkacak kadar sarsıyor beni... 

Havanın hali, yüreÄŸimi daraltıyor. Asabım bozuluyor. Nefes almakta zorlanıyorum… Biranda derin düşüncelere gark oluyorum. Kayboluyorum zihnimin dehlizlerinde… GeçmiÅŸ ile geleceÄŸin buluÅŸtuÄŸu hafızamda her ÅŸey allak bulak oluyor… Sarsılıyorum, sarsılmaktan korkarak, daralıyorum, daralmaktan korkuyorken hafızamın baskısı bütün korkularımı geride bırakan bir dehÅŸetli duruma sürüklüyor… Ä°nsan mıyım, beÅŸer mi? Bu soru rahatımı bozuyor… Kulaklarımda Cuma hutbesinde dikkatimi çeken ayetin meali çınladı: insan, hayvanlardan da daha aÅŸağı bir varlık…

Hava çok yüklü... 

Dünyada olup bitenin yüklendiÄŸi havada suç yok… Ä°nsanlar eliyle gerçekleÅŸen her iyilik ve kötülük havanın yükünü oluÅŸturuyor. Kelimeler yüklüyor bu yükü… Duygularımızın rengi, hayata dokunuÅŸumuz ve tavırlarımızın ahengidir yükü belirleyen…

Ä°nsanların yüklerini artıracak kadar yüklü... 

Bir döngüsellik kuÅŸatıyor hepimizi, dünümüzü, bugünümüzü ve yarınımızı… Biz havaya neyi yükledi isek o da bize tekraren onu yüklüyor. Kızmaya ve küsmeye hakkımız yok… Ellerimizle ve aklımızla kazandıklarımızla besleniyoruz… Ä°rademiz bizi belirliyor ve hayatımızın istikametini tanımlıyor, hiç kimseye öfkelenmeye ve suçlamaya hakkımız yok, bilelim…

Derinden bir ateş kalbimi yakmaya başlıyor.

Vicdan azabıdır bu… Ä°nsanın piÅŸmanlığının yakıcılığını bilen bilir… Önce piÅŸman olmak, sonra o piÅŸmanlığın gereÄŸi olan vazgeçiÅŸler… Ä°ÅŸte o zaman insan kalbini daÄŸlar ve onu asli konumuna geri konumlandırır.

Kalbim bütün heyecanını kuşanarak başı kesilmiş tavuk gibi çırpınmaya başladı.

SorumluluÄŸun ağırlığından başım döndü… Yükün ağırlığı omzumu çökerttiÄŸi gibi yüklediÄŸi amaçla da kalbim atmaya baÅŸladı… Heyecan yerini vecde bıraktı… Bulmak, belki doÄŸru kelime bu… Vecd hali bulma hali olduÄŸu zaman kalbi yerinde durduramazsın… Aslında kalp, hakikate dair bir veriye sahip olunca yerinden fırlayacak gibi bir sarsılışa zemin oluyor. Kalp sahibini bulmalı, önce çıldırasıya çarpıntı yaÅŸamalı sonra sakinleÅŸip sükûnet ile buluÅŸarak asli fonksiyonuna kavuÅŸmalı…

Hayat, kendi akışında seyrediyor…

Kedi yavrusunu emziriyor. Anne, yavrusu ile oyunlar oynuyor, türlü ÅŸaklabanlıklar yapıyor. Yavru büyük bir güvenle annesinin sabrını zorluyor. Hâlbuki kediler yavrularını belli bir süre sonra terk ederler ve onları yaÅŸamın zorlu koÅŸullarının kollarına bırakarak en büyük imtihana tabi kılarlar... Bırakılan yavru kedilerin çoÄŸu erkek kediler tarafından yenir... Ä°ÅŸte yaÅŸamın imtihanının zorluÄŸu... Hangi sürpriz/mucize o yavru kediyi hayata tutunmaya itecek... Bir gün bütün anneler yavrularını terk edecekler…

Orada hemen yanı başımızda ‘uyanık’ biri, aÄŸacın da canlı olduÄŸunu bilerek bir aÄŸacı suluyor. Su köküyle buluÅŸtukça aÄŸaç, geriniyor ve bir canlılık emaresi olarak yapraklarını sallıyor. Rengi açılıyor. Kendi dili ile sevinç naraları atıyor. Aynı sevinci aÄŸaca su veren kiÅŸiye de bulaÅŸtırıyor. Duygularımız bulaşıcı, hayatın bulaşıcı oluÅŸu gibi…

Araba son surat bir hızla rüzgârı yüzüme çarpacak ÅŸekilde geçti, gitti caddede... Geride toz bulutu kaldı. İçindeki yüksek volümlü müziÄŸin sesini dinleyen kiÅŸinin ‘boÅŸluktaki bakışı’ oradan geçen her ‘uyanığın’ göreceÄŸi ÅŸekilde hala ‘havada asılı’ kalmış gibi...

Bir köpek, küçük, yaramaz çocukların taÅŸlarından korunmak için ataÄŸa geçip, hızla koÅŸarak, oradan uzaklaÅŸmaya çalışıyor, zor deÄŸil tedirginliÄŸini yüzünden okumak... O’da bir sığınak arıyor. Her varlığın sığınak arayışında olduÄŸu gibi…

Bir kuÅŸ dala kondu. Ötmeye baÅŸladı. Etrafa sessizlik çöktü... KuÅŸ sesinin oluÅŸturduÄŸu sükûnet ruhlara da sirayet etti… Birden her taraf huzur doldu…

Bir oğlan ile yaşıtı kız el ele tutuşmuş, hayatın rutin akışının dışında birbirlerinin gözlerinde kaybolmuşlar, etraflarından bihaber, birbirleri ile cilveleşiyorlar. Başlarına gelecek olandan habersiz...

Bir müzik sesi kulağımı tırmaladı. Çocukların gürültüsü etrafı doldurdu. Åžen ÅŸakrak sesleri havada yankılanıyordu… Okul paydos der de… Çocuklar dağılmaz mı? Her dağılma bu kadar gürültülü olur… Fark edene...

Bir satıcı, avazı çıktığı kadar bağırıyordu, -patates, domates, yerli bunlar, ucuz-... Pencereden bir kadın başını uzattı... -Bana da iki kilo patates-… Alt kattaki komÅŸunun da penceresi açıldı… -Bana da iki kilo domates, ama seç ver, bak karışmam, geçen verdiÄŸinde çürükler çıkmıştı- diye seslendi satıcıya... -Olur mu abla- dedi satıcı, -ben çürük mal satmam-...

Küçücük bir çocuk annesinin tuttuÄŸu elini kurtarma uÄŸraşısı veriyordu. Ä°kide bir elini çekiyordu. O kurtulmaya çalışırken annesi de onun elini daha sıkı kavrıyordu. Ä°ki zıt eylemi aynı anda gözlemlemek... Çok ilginç geliyordu. -Hakikatin tezahürü bu zıtlıkta gizli- diye geçirdi içinden…

Bu kadar şeyi, bir kaç dakika içinde aynı anda yaşadığıma inanamıyordum. Belki de tanık olmadığım daha nice şey de aynı anda gerçekleşmiş oluyor, ama ben bilmiyorum...

Şu anda doğanların oluşturduğu yaşam sevinci ile ölenlerin oluşturduğu acı ve hüzün aynı anda, aynı zeminde gerçekleşiyor. Yaralıların ve iyileşenlerin de aynı zeminde bulunduğu gibi... Kimi yârinden kopuyor, yüreğine taş basıyor, kimi de yârine kavuşuyor, düğün dernek, vuslat yaşıyor. Ama bu gök kubbenin altında hepsi olup bitiyor...

İlginç değil mi?

Gök yüklü...

Bazen bir gerilim yüklenip boşaltıyor, bazen de aşk yüklenip boşaltıyor... İşte kim neye talip ise onu arayıp buluyor veya o onu buluyor... Her iki halde de insanın isteğinin gerçekleşmesinin zeminini oluşturuyor.

Ä°nsan ise bütün bu olup bitenin dışında, ‘kendi yaÅŸamına’ sığındığında; kendi yaÅŸamının farkına dahi varmadan bu hayatı terk ediyor. O zaman yaÅŸadı mı, yaÅŸamadı mı sorularının varlık kazanmasına sebep oluyor…

Bırakalım, hayatın akışına boÅŸ gözlerle bakmayı… TemaÅŸa edelim, neler olup bittiÄŸini anlayacak bir gözle... Hayrete düşelim, hakikat ile yüz yüze geldiÄŸimizde… Çözelim, iÅŸin sırrını... Gelelim, kendimize... Anlayalım, varlığın üzerinde bulunduÄŸu doÄŸru zemini... Düşünelim, bir saniyede neler olup bittiÄŸini… Hayranlıkla, perdeye aktaran Yönetmen’e... EÄŸilelim, saygı ile huzurunda…

Bir kukla olmaktan çıkış biletinin cebimizde olduÄŸunu hatırlayanlarımızın özgürlüğünü eline alacağını bilelim... Özgürlük ise her ne olup bitiyorsa bunu izlemenin, hayretle takip etmenin ve bilmenin o tanıdık güvenine sahip olduÄŸumuzda gerçekleÅŸir... O güven üzerinden ‘kendimiz’ olalım, bize verilen rolü çok iyi oynayalım... Hatta oyuna ‘renk’ katalım, kendimizden bir ÅŸeyler ekleyelim... Alanımızı geniÅŸletelim... Yeni senaryolardaki yerimizi de garanti altına alalım...

Buyurun, söz sizde...

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.